arasına yapıştırın. AdSense kodunuz ANNE BEBEK PORTALI: Aralık 2016

30 Aralık 2016 Cuma

Kolik Hakkında Bilmeniz Gereken Her şey!

Bebek sahibi annelerin hakkında en fazla konuştukları ama bilimsel olarak da en az kafa yordukları bebek rahatsızlıklarının başında kolik gelir herhalde… Neredeyse her 3 bebekten birinde görüldüğü için kanıksadığımızdan sanırım, ağlamasını susturamadığımız her bebeğe “Koliği var bunun” deriz. Oysa bir bebeğe kolik tanısı koyabilmek için bazı kriterler gerekiyor. 

Bir bebeğin ağlaması son derece normaldir. Çünkü bebeklerin rahatsızlıklarını anlatmak için kullandığı tek iletişim aracı ağlamaktır. Bir bebek altı ıslaksa, bezi kirliyse, karnı açsa, üşüyorsa ya da çok terliyorsa bunu ancak ağlayarak bizlere anlatabilir. Ancak bazen “infaltil kolik” dediğimiz bir tablo ile karşılaşırız. Bu tabloda bebekler yukarıda saydığımız hiçbir nedene bağlı olmaksızın, nedensiz bir şekilde ağlarlar. Bu ağlama nöbetlerine “kolik” diyebilmek için bazı kriterlerin eşleşmesi gerekir.

Kolik nedir?

Yaşamın ilk 3 veya 4. ayında bebek haftada en az 3 gün, özellikle akşamüstü saatlerinde günde 3 saatten fazla ağlıyorsa ve bu en az 3 hafta boyunca devam etmişse bu ağlama nöbetlerine “kolik” demek mümkündür. Bu ağlama nöbetlerine yüksek tonda çığlık, huzursuzluk, yüzde kızarma ve sızlanma ifadesi, bacakları bükme, vücudunu geriye doğru yay gibi bükme, yumruklarını sıkma, gaz çıkarma, sert bir karın ve rahatlayamama eşlik eder. Ancak burada annelerin dikkat etmesi gereken en önemli nokta; diğer olası fizyolojik problemlerin ortaya çıkarılması için bir hekime bebeğini muayene ettirmeleridir. Semptomların altında yatan başka bir hastalık var mı diye dikkatlice değerlendirilmelidir. Bebeklerde; fıtık, barsak düğümlenmesi, orta kulak iltihabı, idrar yolu enfeksiyonu gibi problemler de çok ağlamaya yol açar ve bebeğin kolik sorunu olduğu sanılabilir.

Koliğin nedeni nedir?

Kesin olarak nedeni belirlenmiş değildir. 2000-2004 yıllarında Kanada’da yapılan bir araştırmada; ebeveyn dergileri taranıyor ve kolikle ilgili 105 spesifik neden belirleniyor. Ancak bunların hiçbirisinin kesin kanıt değeri yoktur. Günümüzde koliği açıklamada bazı teoriler öne sürülmüştür. Tıbbi hipotezlere göre kolik; barsakların henüz tam olarak gelişmemiş olması, barsak hareket azlığı, bazı besinlere karşı aşırı hassasiyet ve alerji, formula mama intoleransı ve yaygın gaz oluşumu gibi nedenlerle açıklanmaya çalışılıyor. Davranışsal hipotezler; anne-bebek ilişkisinin zayıf olması, anksiyeteli anneler ve çabuk sinirlenen bebekler. Diğer hipotezler; melatonin-seratonin hormon dengesizliği, annenin sigara içmesi gibi. Son yıllarda koliğin oluşmasında yalnızca bir faktör değil, bu faktörlerden birkaçının etkili olabileceği düşünülmektedir.

Kolik hangi bebeklerde daha sık görülür?

Görülme sıklığı %10-30’dur, yani her üç bebekten birinde görülebilir. Yapılan araştırmalarda 6 muayeneden birinde bebeğin çok fazla ağlaması nedeniyle doktora getirildiği belirlenmiştir. Kolik kız ve erkek bebeklerde eşit oranda görülüyor. Ancak sigaranın zararlı etkisi burada da karşımıza çıkıyor. 1-6 aylık 3345 bebek üzerinde yapılan bir çalışma sonucuna göre kolik sigara içen annelerin bebeklerinde 2 kat daha fazla, anne sütüyle beslenen bebeklerde daha az görülmüş. Tabi anne sütünün mucizevi etkisini burada da görüyoruz. Melatonin hormonu sindirim kaslarını rahatlatan bir yapıdadır ve sadece anne sütünde tespit edilmiştir, formula sütlerde tespit edilememiştir. Ayrıca günde 5’ten fazla sigara içen, hatta gebeliğinde sigara içen annelerin bebeklerinde koliğin daha fazla görüldüğünü bildiren çalışmalar var. Yapılan çalışmalarda bebeğin doğduğu hafta, doğum kilosu, doğumun tipi ve beslenme şekli ile kolik gelişimi arasında bir ilişki gösterilememiştir.

Kolik anne babayı da etkiler

Kolik, bebeklerde ağlama nöbetlerine yol açmasının dışında, aynı zamanda anne-babalara da fazlasıyla sıkıntı veren bir durumdur. Öyle ki yapılan çalışmalarda kolikli bebeklerin annelerinde depresyon skorlarının koliği olmayan annelerinkine kıyasla yüksek olduğu belirlenmiş. Bebek açısından bakıldığında ise, özellikle bebeğini sakinleştiremeyen sinirli ve telaşlı annelerin bebeklerinde “Sarsılmış Bebek Sendromu” dediğimiz bebeğin hırpalanması, fazla şekilde sallanmasına bağlı boyun kırıkları, kafa içi kanamalar, göz dibi kanaması, beyin hasarı ve ölüme kadar varan ağır tablo ile karşılaşılabilmektedir. Kolik ve ağlama birlikte olunca, bu olay 2 kat daha fazla görülüyor.

Koliğin tedavisi nasıldır?

Koliğin henüz nedeni bilinmediği için, kesin tedavisi de yoktur. Koliğe yönelik yapılan uygulamaların vakaların çok az bir kısmında işe yaradığı görülmektedir. Aslında kolik bulgularının ortadan kalkması için sorunun çözümünü zamana bırakmak, yani bebeğin büyümesini ve böylece koliğin sonlanmasını beklemek en anlamlı yaklaşım olmaktadır. Ancak bazı davranış terapileriyle ağlamanın şiddetini azaltmak mümkündür.

Kolikte ilaç tedavisinin etkinliği nedir?

Kolik tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar olmasına karşın, bu ilaçların yüzde yüz başarılı olduklarını söylemek maalesef mümkün değildir. Mesela sıklıkla reçete edilen simetikon üzerine yapılan çalışmalarda kolik tedavisinde yararlı olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt elde edilememiştir. Ancak herhangi bir yan etkisi de raporlanmadığından, günümüzde sıklıkla reçete edilmektedir. Dicyclomine hydrochloride ve Cimetropium bromide’in ise kolik tedavisinde etkili olmasına rağmen ciddi yan etkileri (solunum güçlüğü, kasılma nöbeti, baygınlık, kas zayıflığı, koma vs %5) nedeniyle üretimleri durdurulmuştur. Metilskopolamin’in ise kolik tedavisinde etkin ve güvenilir olmadığı bulunmuştur.

Kolik tedavisinde etkili yöntemler

Yapılan kanıt temelli çalışmalarda annenin hipoallejen diyetinin, bitki çaylarının, oral glikoz süspansiyonu ve uyaranların azaltılmasının etkili olduğu belirlenmiştir.

Kolikle baş etmede davranışsal yaklaşımlar

En önemli rahatlatıcı metodun, birkaç yöntemi bir arada kullanmak olduğunu düşünüyorum. Öncelikle ebeveynlerin bebeklerini olası bir gaz probleminden korumaları gerekli... Annenin gaz yapıcı besinlerden uzak durarak, bebeğine düzenli kolik masajı yapması, bebeğin ayaklarını sıcak tutması, yatağının baş kısmını 15 derecelik bir eğimle yükseltmesi (hem reflüyü de önleyecektir), karnı eğer çok gerginse ılık bir banyo yaptırıp, karnına sıcak havlu koyması (20 dakikayı aşmamalı), her beslenmeden sonra gazını çıkarması işe yarayabilir. Açsa doyurması, bezi ıslaksa değiştirmesi ve termal konforunu sağlaması yani üşüyorsa giydirmesi ya da çok sıcak tutmuşsa soyması gerekir.Ağlama nöbetleri sırasında ise; hamileliğinde bebeğine dinlettiği bir müzik varsa onu, yoksa klasik müzik ya da koliğe özel hazırlanmış müziklerden dinletmesi (www.arasbebek.com’dan ücretsiz kolik şarkıları indirebilirler), bebeğiyle göz teması kurması, konuşması, dokunması, kucaklaması, bebekle annenin tensel temaslarını sağlayacak şekilde sarılması, bebeğe güvende olduğunu hissettirecek ve annesinin kokusunu duyup rahatlatacaktır. Bebeğini yatağına yatırdığı zamanda mutlaka kendi kokusunun sindiği fanila, atlet, gecelik gibi bir kıyafetini bebeğin kokusunu alabileceği bir yere yerleştirmesini tavsiye edebilirim. Yatağına hazırlayacağı bir U düzeneği ve bunun içine bebeğini yatırmasını öneririm. Böylelikle bebek kendini güvende ve anne karnındaymış gibi hissedecektir. Sarılma ve rahatlatıcı ninni/şarkılar söylemek, motor sesi dinletmek (saç kurutma, bulaşık ya da çamaşır makinası, arabayla gezdirme vs), beşikte ya da kucakta sallamak, dizlerin üzerine alıp sırtına yuvarlak, dairesel hareketlerle masaj yapmak, kucakta odadan odaya gezdirip ortam değiştirmek işe yarayabilir.

Vibro-akustik terapinin de etkili olduğunu biliyoruz. Bunun için de bebeği göğüsteki titreşimden yararlandırmak için göğüs üzerine kulağı gelecek şekilde yatırıp, hımmm sesi çıkarmak bebeği rahatlatacaktır. Erkek sesi daha kalın olduğu için motor sesini andırır, dolayısıyla bunu babaların yapması daha etkili olabilir. Ayrıca aromaterapi ile yapılan masajın, kolik semptomlarını azalttığı belirlenmiştir, bunun için lavanta yağı kullanılabilir. 

bazı bebekler oral tatmin açısından anne memesi ya da yalancı memeye fazlasıyla ihtiyaç duyabiliyorlar. Bu tür durumlarda bebek eğer emmeyi öğrenmişse, kısa bir süreliğine yalancı emzik kullanılabilir. Ayrıca anneler “ritmik sakinleştirme teknikleri”ni de kullanabilirler.

Ritmik sakinleştirme teknikleri nelerdir?

Bu teknikler İngilizce’de 5-S ile tanımlanıyor:

1- Swaddling (Kundaklama): Aşırı sıcak tutmaktan koruyarak, başı örterek, gevşek ve bol bir battaniye yardımıyla, kalça ekleminin kıvrılmasına izin verilerek yapılan kundaklama

2- Side: Yan yatış ya da sırt üstü pozisyonda uyutmak

3- Sııss sesi: Bebeğin kulağına sıııs sesi verme

4- Sallama: Her zaman baş ve boyunun desteklenerek, küçük çalkalama hareketleri, bir kereden fazla ileri-geri hareketi yaptırılmayacak şekilde olmalı.

5- Sucking (Emme): Emzik ya da parmak emmesi.

Bu tekniklerin bir arada kullanılması, ağlama nöbetlerini azaltıyor.

Annenin diyetinde nelere dikkat etmesi gerekiyor?

Anne sütüyle beslenen bebeklerde, annenin hipoallerjen diyetinin kolik semptolarını azalttığı kanıtlarla gösterilmiş. Öncelikle süt yapımının devamlılığı açısından günde en az 3 litre sıvı alması (su, meyve suyu, çorba, komposto vs) çok önemli. Annenin yedikleri sütten bebeğe geçtiği için, gaz yapıcı ve bebekte alerji yaratabilecek besinlerden uzak durması gerekir. Anne bebeğine rahatsızlık veren besinleri deneme-yanılma yöntemiyle kendileri belirleyebilir. Bebeğin rahatsızlandığı günlerde ne yediğine dikkat edip, gerekirse her gün yediklerinin kaydını tutarak kolaylıkla bebekte gaza neden olan besini bulabilir. Genel olarak laktozun (süt ve süt ürünleri), buğday ve kabuklu yemişlerin gaz yapıcı olduğunu biliyoruz. Ayrıca annelerin meyve ve çikolata yedikleri günlerde kolik bulgularında artış olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur. Gaz yapıcı olduğu bilinen diğer besinler; lahana, karnabahar, Brüksel lahanası, brokoli, kuru baklagiller, pişmemiş soğan ve sarımsak, baharatlı gıdalar, kahve, çay, çikolata ve portakaldır. Annenin rezene çayı içmesi, antispazmotik etkisi olduğundan, ince barsak hareketini arttırır ve bebeği rahatlatır. Yapılan bir diğer çalışmada bebeklere günde 3 kez, her doz 150 ml. şeklinde karışık bitki çayı verilmiş ve etkili olduğu belirlenmiştir. Ancak burada bebeğe verilen miktara dikkat etmek lazım. Eğer bebeğe aşırı çay verilirse, anne sütüyle alması gereken porsiyonu çaydan alır, anne sütünden alamaz. Bu durumda da istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.

Mama ile beslenen bebeklerde nelere dikkat edilmeli?

Mama ile beslenenlerde, hidrolize edilmiş protein ve soya bazlı formula mama ile beslenenlerde semptomlar azalmasına rağmen Kanada Pediatristler Birliği ve Amerikan Pediatrist Akademisi soya sütünü önermiyor çünkü soya yeni doğanda bir alerjen olarak kabul ediliyor. Bunun yerine anneler hidrolize edilmiş (parçalanmış) protein içeren mamalar kullanabilirler. Lif destekli hazır mamaların ise koliğe etkisi olmadığı belirlenmiştir.

Oral %30’luk sakkoroz solüsyonu bebeklere üst üste 4 gün verilmiş ve etkili bulunmuştur, yan etki ise görülmemiştir. Ancak etkisinin kısa süreli olduğu bildirilmiştir (3-30 dak).

Kolik tedavisinde etkili diğer yöntemler nelerdir?

Kolikli bebeği olan ailelere, özel danışmanlık almalarını tavsiye edebilirim. Bu danışmanlıklarda bebeğe ve aileye özel davranış modifikasyonlarını uygulamalı olarak gösteriyoruz. Bebeklerinin ağlama ataklarında nasıl davranacaklarını, bebeğe verecekleri uyaranlar, beslenmesi, bebeği nasıl tutacakları ve yatıracakları gibi konularda da önerilerde bulunuyoruz. Yapılan çalışmalarda danışmanlık verilen ebeveynlerin bebeklerinde kolik bulgularının belirgin şekilde azaldığı bulunmuştur (her gün 2.67 saatlik ağlamaya karşılık 0.17 saat ağlama). Başka bir çalışmada düşük alerjik diyet uygulanan grupla kıyaslandığında ileri danışmanlık verilen ebeveynlerin bebeklerindeki kolik bulgularında belirgin düzeyde azalma olduğu gösterilmiştir. Diyet girişimleri uygulanan grupta ağlama 1.2 saat azalırken, danışmanlık verilenlerde ağlama süresi 2.1 saat azalmıştır.

Bıngıldağın Kapanmasını Geciktiren 5 Neden

Hepimiz bebeklerin baş bölgesinin hassas olduğunu biliriz. Hatta bıngıldaklarına dokunulduğunda kafatasının sertliği yerine yumuşak bir doku hissederiz. Halk arasında bıngıldak olarak bilinen ve bilimsel adıyla ‘fontanel’ olarak adlandırılan yapıdan insanın baş bölgesinde altı adet bulunuyor. Bir bebeğin kafa büyüklüğü bir yaşını bitirdiğinde yetişkin halinin yüzde 90’ına, 6 yaşının sonunda ise yüzde 95’ine ulaşıyor. Bebeğin gelişim süreci içinde bıngıldak kendi kendine kapanıyor. Ancak bıngıldağın kapanmasını geciktiren başlıca 5 neden şunlardır;
  1. Beslenme yetersizliği. 
  2. D vitamini eksikliği. 
  3. Tiroid bezinin yetersiz çalışması (hipotiroidi). 
  4. İskelet gelişim bozukluklarını içeren sendromlar. 
  5. Hidrosefali (Beyin basıncını artıran, kafatasını genişlemeye zorlayan durumlar)
Bıngıldağın gelişimi nasıl meydana geliyor? 

Bebeklerde beyin gelişimi özellikle hayatın ilk iki yılında kafatasının gelişiminden çok daha hızlıdır. Bu nedenle baş büyümesinin nedeni kafatası kemikleri değil, beyin büyümesidir. Kafatası büyüyen beyine uyum göstererek büyüyor. Tabii ki bu kadar hızlı büyüyen yumuşak bir dokuya kemik gibi sert bir yapı aynı hızla eşlik edemiyor. Bu nedenle yaratılışta kafatası kemikleri arası kaynamamış haldedir ve geniş bağ doku yani kalın zardan yumuşak ara bağlantılarla birbirine tutunmuş gibi dururlar. Böylece beyin büyürken bu esnek bağlar yardımıyla kafatası da ona uyum sağlayarak genişleyebiliyor. Bebeğin ilk yılındaki süreçte kafa kemikleri arasındaki bağ dokudan yapılma boşluk alanlarına fontanel ya da halk arasında söylendiği gibi bıngıldak deniliyor. Kafada 6 adet fontanel var. Önde ve en büyük olanı ön fontanel, arkada bir tane arka fontanel, yanlarda da birer çift sfenoid ve mastoid fontaneller olarak isimlendiriliyor.

Bu dokunun kapanması ne kadar sürüyor? 

Ön fontanel esas ebeveynlerin farkına vardığı, elle rahatlıkla hissedebildikleri ve bıngıldak diye nitelenen en büyük fontaneldir. Normalde aylar içinde yavaş yavaş, normalde 18. aya kadar tamamen kapanıyor. Diğer fontaneller ise daha küçük ve kapanma süresi daha kısa. Yaklaşık doğum sonrası 2-3 ay içinde kapanarak kayboluyorlar. 

Bıngıldakların kapanma süreci nasıl oluyor?

Bıngıldakların kapanması bebeğin büyümesine bağlı olarak kafatası kemikleri de büyüyor ve kemikleşme süreci yani sertleşme oluşuyor. Yani yumuşak bağ dokudan kemikleşmeye, mesafenin kemikle kapanmasına doğru gelişen bir süreç yaşanıyor. Bu dönemde iyi beslenme, D vitamini takviyesi çok önemli. Çünkü iyi beslenme ve D vitamini kemikleşmeyi sağlayan önemli unsur. 

Bebeğin birtakım hastalıklar bıngıldağın kapanmasını etkiler mi?

Beslenme yetersizliği, D vitamini eksikliği, tiroidin yetersiz çalışması olan hipotiroidi, bazı iskelet gelişim bozukluklarını içeren sendromlar gibi durumlar kapanmada gecikmeye neden olabiliyor. Ayrıca önemli bir durum olarak hidrosefali gibi beyin basıncını artıran, kafatasını genişlemeye zorlayan durumlar kafanın yumuşak kısımları olan bıngıldaklar aracılığıyla genişlemeye yol açabiliyor. Böylece de bıngıldağın kapanmasına engel olduğu gibi daha da genişletebiliyor. 

Anne babalar bebeğin bıngıldağına dokunmaktan korkar. Dokunmak bıngıldağa zarar verebilir mi?

Aslında bağ doku olsa da sert bir tabaka olarak bıngıldak dokunmakla, hafif travmayla kolay kolay zarar görecek bir yapı değil. Bebeğin günlük rutin bakımlarda, taşınmasında, anne babaların eliyle hafifçe başına dokunmasından kaynaklanan bir sorun yaşanmıyor. Ancak çok sert bastırmakla, keskin bir cismin batmasıyla önemli travma olabiliyor. 

Bu konuda anne ve babaların sık yaptıkları yanlışlar var mı, varsa nelerdir? 

Açıkçası ebeveynler bu bölgeye karşı oldukça çekingen ve temkinli yaklaştıklarından genelde polikliniğimize yansıyan aile kaynaklı soruna genelde rastlanmıyor. Bebeği yıkarken, saçıyla uğraşırken, taşırken ‘bıngıldağına hiç dokunmamalıyım’ fikriyle hareket etmemelerini öneriyoruz. 

Kız çocuklarında mı erkek çocuklarında mı daha erken, daha geç kapanıyor?

Literatürde kabul görmüş, sınıflandırılmış bir cinsiyet farkı da yok. Kız ya da erkek bebek olsun, bıngıldaklar yaklaşık aynı zamanlarda kapanıyor. 

Bıngıldağın erken ya da geç kapanması bir sorun işareti mi?

Bıngıldağın geç kapanması, beyin açısından bir sorun olmayıp altta yatan nedeni erken tanımak ve o hastalıkla mücadele etmek için anlamlıdır. Bıngıldağın erken kapanması önemli bir durum. Çünkü erken kapanması, kafatasının gereğinden küçük hacimle geliştiğine, yeterince beyin gelişimine izin vermediğine işaret eder. Bu durum tıpta “Kraniyosinostozis” olarak isimlendirilir ve beyin gelişimini bozduğu gibi beyin üzerinde basınç da yaratır. İlerleyici ve ciddi boyutta olması cerrahi tedaviyle düzeltilmesini dahi gerektirir!

Geç kapanmasından süre olarak kastettiğimiz bir zaman dilimi var mıdır? 

Aslında geç kapanmasından kast edilen sadece boşluk değil, kafa kaynama çizgilerinin erken kaynaması sorunudur. Bu durumun takibinde bebeğin 6-12 aylık döneminin takip edilmesi ve gerekirse cerrahi tedaviye başvurulması gerekiyor. Normal kapanma süresi olan 18 aya kadar beklenmeyebilir. Çünkü ciddi baş gelişim geriliğine, ciddi kafa şeklinde bozukluğa giden bir tablonun zamanında fark edilme ve müdahale dönemi, ilk 6-12 aylık dönemdir. 

Aileler hangi durumlarda endişelenmeliler, ne zaman doktora gitmeliler?

Ailelerin bıngıldak konusunda aşırı hassas davranmaları gerekmiyor. Bebeklerin doğum sonrası rutin sağlık kontrollerini yaptırmaları çok önemli. Takiplerini yapan pediyatri hekimleri bu açıdan rutin olarak bebekleri takip ederek, olası sorundan şüphelenmeleri halinde beyin cerrahi uzmanlarına yönlendiriyor. Her bıngıldak sorunu diye nitelendirilen durum, ciddi bir sorun anlamına gelmez. Aileler hemen endişeye kapılmamalılar. Takip gerektiren önemli olmayan bir sapma ya da ailesel, hiçbir tıbbi sorun oluşturmayan bir özellik de olabilir. Kraniyosinostozis olarak isimlendirilen erken veya sorunlu kapanma durumu cerrahi tedavi ile kolayca düzeltilebilen bir sorundur. Uygunsuz kaynamakta olan kafa kemiklerinin araları açılıyor, yeniden şekillendiriliyor ve kemiklere rahat gelişmeleri ve düzgün kaynamaları için yeni bir mesafe oluşturuluyor. Bu ameliyatlar korkulacak bir beyin ameliyatı olmayıp tamamen kafatası kemikleri üzerine planlanan ameliyatlar. Ancak bu ameliyatların doğru zamanda yapılması çok önemli. Gecikmeler, düzeltilmesi çok zor ya da imkansız şekil bozukluğu ya da beyin gelişimine neden olabileceği unutulmamalıdır.

Hamilelikte Merak Edilenler

Hamilelikte hamama gidilir mi?

Hamamda uzun süre kalındığında vücutta ısı artışı söz konusu olabileceğinden, hamama gitmekte sakınca olmamakla beraber 10 dakikadan daha uzun süre kalınmaması önerilir. Sauna ise gebelik döneminde önerilmemektedir.

Saç boyatılır mı?

10. haftaya kadar saç boyatmaktan kaçınmak, 10. haftadan sonra ise organik boya adı verdiğimiz boyalarla saçı boyatmak uygundur.

Kalıcı makyaj yaptırılır mı?

Kalıcı makyajda kullanılan makyaj malzemeleri ciltten kana geçebildiğinden gebelik döneminde kalıcı makyaj önerilmez.

Diyet ürünleri yenebilir mi?

Yağı alınarak diyet haline getirilmiş ürünlerde sakınca olmamakla beraber (süt gibi) suni şekerler katılarak hazırlanmış diyet ürünler (diyet kola gibi) tüketilmesi, şeker hastalığı olan anne adayları hariç, uygun değildir.

Asitli içecekler tamamen mi yasak?

Asitli içeceklerin bebeğe zararı olduğu bir hurafe olmakla beraber, anne adayının sindirim sistemini tahriş etmesinden kaçınmak amacıyla günde bir adet ile sınırlamak uygundur.

Hamilelikte tuz tüketimini tamamen mi sınırlamak gerekir?

Hamilelik döneminde vücutta ödem oluşma eğilimi olması nedeniyle tuz kısıtlamasına gitmek doğrudur. Eğer tansiyon artışıyla seyreden bir sorun var ise tuz kısıtlaması daha sıkı uygulanmalıdır.

İç rahmin geniş olması diye bir şey var mı?

İç rahim veya iç karın halk arasında var olan ancak anatomide var olmayan bölgelerdir. Bu tanımlamalar anne adaylarının karınlarının gebelik haftasına göre ufak veya büyük olmasını izah etmek için türetilmiş görünmektedir.

Mememin küçük olması süt miktarı mı azaltır mı?

Göğüs kitlesiyle süt miktarı arasında bir bağlantı olmakla beraber çok aşırı küçük olmadığı sürece bebeği besleyecek süt miktarına aşırı azalma olmaz.

Hamilelikte astım ilacı kullanılabilir mi?

Astım anne adaylarında nispeten sık görülen bir hastalıktır ve gerek inhaler gerekse tablet şeklinde gebelikte kullanıma uygun ilaçlar mevcuttur.

Hamilelikte 10 saatten fazla süren araba seyahatleri yapılabilir mi?

Özellikle 32. haftadan sonra anne adayının şehir değiştirmesi çok uygun değildir. Bu süreden önce ise 2 saatte bir mola verilerek uzun seyahatler yapılması, doktorunun onayıyla, mümkündür.

Bilgisayar başında çalışmak bebeğe zarar verir mi?

Bilgisayar “ışınlarının” bilinen olumsuz bir etkisi saptanmış değildir. Ancak laptop adı verilen dizüstü bilgisayarların altlarının ısınması ve bunun gelişmekte olan bebeği olumsuz etkilemesi imkan dahilinde olacağından bilgisayarlarla masa başında çalışılmalıdır.

Dinlediğim müzik bebeğin ruhsal gelişimini etkiler mi?

Dinlenen müzik anne adayında yarattığı olumlu ruh haliyle salgılattığı “mutluluk” hormonları sayesinde bebek üzerinde de olumlu etki yapar.

Hamilelik varisleri geçer mi?

Hamilelik döneminde ilk defa gelişmiş olan varisler çoğunlukla lohusalık bitiminde kaybolur, hamilelikten önce var olan varisler ise hamilelikte daha belirgin hale gelebilirler ve geri dönüşümleri daha zordur.

Hamilelikte tatlandırıcı kullanmaya devam edebilir miyim?

Gebelik öncesi diyabeti olan veya gebelik diyabeti olan anne adayları hariç, suni tatlandırıcı kullanımı önerilmemektedir.

Midyeyi çok severim. Hamileliğimde de yiyebilir miyim?

Midye deniz ürünleri arasında en çok ağır metal biriktiren canlıdır ve tüketiminden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.

Cinsel ilişki düşüğe neden olur mu?

Cinsel ilişkinin düşüğe neden olduğuna dair bilimsel veri olmamakla beraber zaten oluşacak olan bir düşüğü hızlandırdığı düşünülmektedir.

Hamilelikte saçlar daha mı hızlı uzar?

Hamilelik dönemi saçların ve tırnakların hızlı değişime uğradığı bir dönemdir ve hem hızlı uzayabilir ve hem de özellikle emzirme döneminde daha bariz olmakla beraber daha kolay dökülebilir. Bu hızlı dökülme kalıcı değildir.

Hamilelikte baş ağrısı normal mi?

Özellikle 8-16. haftalar arasında beyin damarlarının genişlemesine bağlı olarak anne adaylarında baş ağrılarına sıklıkla rastlanır. Basit ağrı kesicilere yanıt vermeyen baş ağrıları nörolojik değerlendirme gerektirir.

Dondurulmuş gıdalardan hazırlanmış yemekleri yememeli miyim?

Son kullanma tarihi geçmediği ve gıdanın kendisi hamilelikte tüketime uygun olduğu sürece bu gıdaların tüketilmesi zararlı değildir.

Bebek tekmelemesi çok canımı yakıyor. İç organlarıma zarar verir mi?

Bebeğin tekmeleriyle kalın plasenta duvarını aşarak iç organlara zarar vermesi mümkün değildir ve görülmemiştir.

Hamilelik daha sık rüya görmeye neden olur mu?

Hamileliğin özellikle son haftaları beyin biyokimyasının değişmesiyle rüyaların daha yoğun ve daha canlı görüldüğü bir dönemdir.

Anne grip olduğunda bebeğe de mikrop geçer mi?

Grip bebeğe geçse dahi anne adayından gelen koruyucu maddeler de geçtiğinden onu ciddi enfeksiyona yakalanmaktan korur ve grip mikrobunun sakatlık yapıcı özelliği olmadığından bebek bu durumdan çoğunlukla olumsuz etkilenmez.

İleri Yaş Hamileliği

İleri yaşta anne olmak isteyenlerin (sağlık sorunu nedeni olanları ayrı tutuyorum) çoğunun verdiği cevap; ya “Şu an kendimi hazır hissetmiyorum” ya “Maddi olarak ona iyi bir gelecek sunabilmem için biraz daha zamanı var” ya da “Önceliğim işim” oluyor. Zamanla doğru orantılı olarak artan bu düşüncenin, “işte şimdi tam zamanı” denildiği anlarda aslında birçok sorunun da beraberinde geldiği atlanabiliyor.

2-3 ay öncesinden doktora gidip, tüm kontroller yaptırıldıktan sonra hamile kalınması gerektiğini vurgulayarak konuyla ilgili bizleri bilgilendiriyor.

“ İleri Anne Yaşı” terimi 35 yaşından sonra yaşanan gebelikler için kullanılır. Yaş ilerledikçe yumurta kalitesinde ve anne sağlığında görülen olumsuz değişmeler gebelik seyrini kötü yönde etkilediğinden böyle bir tanım yapılmıştır. Tabii ki 35 yaşından sonra her şey birdenbire değişmez, ancak yaş ilerledikçe riskler de artar.

Yaşla birlikte yumurta kalitesi de bozulur

Yumurta kalitesindeki bozukluk bebeğin genetik durumunu etkiler. Kadınlar belirli sayıda yumurta ile doğarlar. Yaş ilerledikçe bu yumurtalar azalırken kalitesi de bozulur yani genetik yapısı bozuk olan yumurtaların oranı normal olanlara göre artar. Bu durum hamile kalma olasılığını düşürürken, oluşan hamileliklerin düşükle sonuçlanmasına ve özellikle down sendromu olasılığının artmasına neden olur. İkili, üçlü test gibi tarama testleri, koryon vilüs biopsisi, amniyosentez bu bebeklerin önceden tanınmasını sağlar. 

40 yaş sonrasındaki hamilelikler daha çok düşükle sonuçlanabilir

30 yaşının altında her ay hamile kalma olasılığı %25’den fazla iken bu oran yaş ilerledikçe düşer. Kırk yaşından sonra %5 civarındadır. 30 yaşın altında oluşan hamileliklerin düşükle sonuçlanma olasılığı %10 civarındadır, 40 yaşından sonra ise hamileliklerin yarısına yakını düşükle sonuçlanmaktadır. Gene 35 yaşında down sendromu olasılığı 350’de birken 40 yaşında 70’de bire yükselir. Yumurta faktörüne bağlı bu durum direk yaşla bağlantılıdır ve kadının genel sağlık durumunun iyi ya da kötü olması ile ilişkisi yoktur.

Dış gebelikler de olabilir

Pelvik iltihaplar ve endometriosis kanallara zarar veren hastalıklardır. Bu problemler ilerleyen yaşla birlikte daha çok kadını etkiliyor. Sonuçta hamile kalmada zorluk yanında dış gebeliklere daha çok rastlıyoruz.

Kariyer planları da geç hamilelik sebeplerinden

Bütün bu olumsuzluklara rağmen modern dünyada ileri anne yaş hamileliklerine daha sık rastlıyoruz. Bu oran giderek artıyor çünkü kadınlar artık daha geç evleniyor. Kariyer planları ve yaşam koşullarının güçlüğü çocuk sahibi olmayı ertelemelerine neden oluyor. İnfertilite ve tüp bebek tedavilerinin başarıları arttıkça ileri anne yaşı hamileliklerinde deneyimler artıyor. Özellikle yumurta bağışı ile 45 hatta 60 yaşından sonra yaşanan hamileliklere rastlıyoruz. Bildiğiniz gibi bu uygulama ülkemizde kısa süre önce yasaklandı ancak dünyada birçok ülkede yapılıyor.

Riskler yaşla doğru orantılı değildir

Bu deneyimlere dayanarak ileri anne yaşının hamilelik seyrini, yumurtadaki genetik bozulma gibi dramatik ölçüde etkilemediğini söyleyebiliriz. Genel sağlık durumu iyi bir kadın 40 yaşından sonra da sağlıklı bir gebelik geçirebilmektedir. Riskler yaştan çok diğer hastalıkların varlığı ve süresi ile ilgilidir.

Tansiyon, şeker, kalp hastalığı, aşırı kilo gibi faktörler ileri yaştaki anne adaylarında daha çok görülür. Kadının yaşı ne kadar ileri ise bu hastalıklar o kadar eski, bedende yarattığı hasarlar o kadar fazladır. Sonuçta hamilelik ve bebek üzerindeki olumsuz etkiler daha çok olur.

İlerleyen yaşla birlikte en sık rastlanan kronik hastalıklar şeker ve yüksek tansiyondur.

Kan şekeri kontrol edilmeli

Tip 2 diyabet yaşla birlikte ortaya çıkan bir hastalıktır. Hamile kalmadan önce kan şekerinin kontrol edilmesi ve yüksekse düzenlenmesi gerekir. Bebekte organ yapımının gerçekleştiği ilk üç ay içindeki yüksek şeker düşüklere ve daha kötüsü organ anomalilerine neden olur.

İleri yaşlarda hamileliğe bağlı şeker yükselmesine de daha sık rastlanır. Önce şekeri normal iken hamilelik hormonlarının etkisi ile şeker yakılamaz. Bu durum 24-28. haftalarda yapılan yükleme testi ile tespit edilir. Genellikle diyetle düzelir gerekirse insülin kullanılır.

Kontrol altına alınmayan şeker bebekte irileşmeye, suyunda artışa, erken doğuma ve bazen bebeklerin kaybedilmesine neden olur.

Tansiyona dikkat

Gebelik esnasında damarlar genişler ve tansiyonda hafif bir düşme olur. Bunun amacı bebeğe daha fazla kan akımı sağlamaktır. Yüksek tansiyon bebeğin beslenmesini engeller. Gelişmesi yavaşlar, suyu azalır. Bebeğin eşinin erken ayrılmasına, erken doğuma veya bebeğin kaybedilmesine neden olur. Tansiyonu yüksek olanlarda gebelik zehirlenmesine de daha çok rastlanır. Ödem, idrarda protein ve yüksek tansiyonun görüldüğü bu tablo ilerleyen aşamalarında anne hayatını da tehdit eden ciddi bir durumdur.

Kronik hastalıklara bağlı ortaya çıkan komplikasyonlar doğumdan önce hastaneye yatma sıklığını arttırır, doğumdan sonra gözlem süresi daha uzun olabilir. İleri yaşlarda normal doğum eyleminin süresi de gençlere göre biraz artmıştır. Sezaryene başvurma sıklığı 2-3 kat fazladır.

Bütün bunlar ileri yaşlarda çocuk sahibi olmayı planlayan kadınların daha planlı davranmalarını gerektirir. Gebe kalmadan 2-3 ay önce doktora gidip kısa bir sağlık taraması yapılmalı, özellikle fazla kilolar verilmelidir.

İlk Yılında Bebekler Hakkında En Çok Merak Edilenler

İlk defa bebek sahibi olan anne babalar için yeni doğmuş bir bebek mutluluğun yanında bazı endişeleri de beraberinde getirebilir. Kucağa almaya bile çekinilen bebeğin ağlaması, beslenmesi ve bakımı ilk başlarda zordur ama bebeğinizin dilini öğrendikçe ve yenidoğan hakkında daha fazla bilgiye sahip oldukça işin keyfine varmaya başlayacaksınız.

Neden ağlıyor?

Anne babaların en büyük korkularından biridir yeni doğan bebeklerin ağlaması... Hele bir de ilk defa anne baba olmuşlarsa ve bebek çok sık ağlıyorsa... Oysa araştırmalara göre, yeni doğan her 5 bebekten 4’ü günde 15 dakika ile 1 saat arasında nedensiz bir şekilde ağlıyor. Yani ağlamaları için illa hasta olmaları gerekmiyor. Doğumdan sonraki ilk tepkileri ağlamak olan bebekler, ileriki günlerinde de ağlamayı bir ifade aracı olarak kullanıyorlar ve acıktıklarında, altlarını kirlettiklerinde, susadıklarında, pişikleri olduğunda, korktuklarında, ortam çok sıcak olduğunda, diş çıkardıklarında, yorgun olduklarında, pamukçuk ya da kolikleri varsa ağlıyorlar.

Seslere ne zaman tepki verir?

Çoğu bebek gürültülere tepki verir; erken bebeklik döneminde ürkerek, üç aylıkken gözlerini kırpıştırarak ve dört aylıkken sesin geldiği tarafa dönerek reaksiyon gösterir. Eğer bazı seslere tepki göstermiyorsa bunlar ya anne karnındayken duyup alıştığı seslerdir ya da o tepki vermiştir ancak bu sizin gözden kaçırabileceğiniz kadar hafif olmuştur. Ancak bebeğinizin işitmesiyle ilgili bir problem olduğunu düşünüyorsanız kafasının arka tarafında ellerinizi çırpın ve ürküp ürkmediğine bakın. Ürküyorsa işitebildiğini anlarsınız. Eğer ürkmüyorsa tekrar deneyin başka yine tepki vermiyorsa durumu doktorunuzla görüşün.

Tam olarak ne zaman görmeye başlar?

Yeni doğanların üç-dört aylık olana kadar tam olarak görmesini beklememek lazım. Bebeğinizin görme becerisini sınamak için kalem biçiminde bir aydınlatıcıyı 25-30 cm mesafeden yüzüne tutun. İlk ayda bebek ışığa kısa süreyle odaklanır. İlk ayın sonunda bazı bebekler görme alanının ortasına kadar ışığı yavaşça takip edebilirler. Genelde üç aylık olana kadar bebek bir nesneyi bir taraftan diğer tarafa 180 derece izleyemez. Bebeğinizin gözleri ilk sene içinde zamanla olgunlaşır. Birkaç ay süreyle uzağı daha iyi görür ama derinliği algılayamaz. Yataklarından sık sık düşmelerinin nedeni de budur.

Göbek kordonu ne zaman düşer?

Doğum sırasında parlak ve nemli olan kordon bir-iki haftada düşer ancak bu olay bazen daha erken dönemde de görülebilir. Bazı bebeklerde ise kordon düşmek bilmez. Bu yüzden kordon düşene kadar bu bölgeyi kuru tutun, hava almasını sağlayın ve alkolle temizleyin. Tahrişten korumak için de alkolle temizleme öncesinde bebek losyonu kullanın.

Göz rengi ne zaman belli oluyor?

Yeni doğmuş bir bebeğin göz renginin ne oluştuğunu doğar doğmaz anlamak mümkün değil. Tüm yeni doğan bebeklerde göz rengi mavi görünür. Bunun nedeni de göze rengini veren melanin pigmentinin henüz üretilmeye başlamamış olmasıdır. Gözün gerçek renginin oluşması doğumdan sonra 6 ile 12 ay arasında bir süre gerektiriyor. Yani doğduğunda gözleri mavi olsa da, bebeğin gözleri zaman içinde kahverengi, yeşil ya da elaya dönüşebiliyor.

Doğum lekeleri kalıcı mıdır?

Doğum lekeleri yeni doğan bebeklerin yüzde 70’inde görülür. Küçük, büyük, düz ya da kabarık olan bu lekelerin kesin olarak bilinmese de, plasenta içinde gelişimini tamamlayan bebekte normal deri komponentlerinin (kan damarları, pigment hücreleri, kıl folikülleri, lenfadit ve cilt tabakalarının) bir bölgede toplanması veya çoğalması sonucu oluştukları tahmin ediliyor. Bu lekelerden bazıları kısa sürede yok olurken, bazıları yaşam boyu kalır. Sağlık açısından endişe edilecek bir şey olmadıklarından özel bir tedavi gerektirmezler.

İlk dişini ne zaman çıkarır?

İlk diş, bebeğinizin yetişkinlerin dünyasına adım attığının ilk kanıtlarından biridir. İşte bu yüzden bu önemli olay aile arasında gerçekleştirilen ve “diş hediği” denilen küçük bir törenle kutlanır. Bebeğinizin minicik ağzında beliren bu inci tanesi 12 yaşına dek sürecek bir oluşum serüveninin ilk basamağıdır aslında. Çünkü süt dişlerinin sürmesi 6. aylardan başlıyor ve 2,5 yaşlarında tamamlanıyor. Daimi dişlerin sürmesinin başlangıcı 6, tamamlanması ise 12 yaşına kadar sürüyor. Uzmanlara göre bebeğinizin diş gelişimi anne karnındayken başlıyor ancak siz onun ilk dişini ancak 6. ayına geldiğinde görebiliyorsunuz. Bu dönemde bebeğiniz konuşamadığı için beden dilini kullanarak sizi bu gelişmeden haberdar eder. Pek çok bebeğin 2 ile 4. ay civarında salyaları akmaya başlar. Diş çıkarma döneminde bu salyaların miktarı artar. Dişi çıkmaya başlayan bebeğiniz eline geçen her şeyi ısırır. Huzursuzlanır, iştahı azalmıştır hatta ishal bile olabilir, ateşi çıkabilir, uykusuzluk yaşayabilir. Dişleri çıktıktan sonra bu belirtiler kendiliğinden kaybolur. 

Yenidoğan sarılığı ciddi bir sorun mudur?

Uzmanlar sarılığı vücutta bilirubin denilen sarı maddenin artması sonucu cildin ve gözün beyaz kısımlarının boyanması olarak tanımlıyor. Eğer bebeğinizin kanındaki bilirubin düzeyi 5 mg/dl üzerine çıkarsa sarılık görünür hale geliyor. Kanda bilirubin seviyesi yükseldikçe bebeğin vücudu kademeli olarak baştan ayaklara doğru boyanıyor. Eğer bebeğin cildindeki sarılık, meme başı hizasını geçerse uzmanlar, kandaki bilirubin düzeyine bakmak gerektiğini belirtiyor. Yenidoğan döneminde sarılık, çeşitli nedenlerden kaynaklanabiliyor. En sık rastlanılan şekli fizyolojik yani normal sarılık. Bu sarılık, 2. günden sonra başlıyor ve zamanında doğanlarda 14 gün, erken doğan bebeklerde 3 hafta sürebiliyor. Erken anne sütü sarılığı ise ilk 3-4 günde, geç dönem ise 4 günden sonra ortaya çıkıyor.

Ağzındaki beyazlıklar pamukçuk olabilir mi?

Pamukçuk bebeğin yanaklarının iç taraflarında ve bazen de dilde, damakta ve diş etlerinde peynire veya lora benzeyen çıkıntılı beyaz lekeler şeklinde görülür. Kabuklar kalktığında altından kırmızı bir bölge çıkar ve kanama olabilir. Pamukçuk genellikle yenidoğanlarda görülse de, bazen antibiyotik verilen bebeklerde de görülebiliyor. Böyle bir durumla karşılaştığınızda mutlaka doktora başvurmalısınız. 

Ek gıdalara ne zaman geçmek gerekir?

6. aydan itibaren bebeğinizi değişik tatlara ve kıvamlara alıştırıp ona ileriki yaşlar için kolay yeme alışkanlığı kazandıran besleyici değeri yüksek besinler vermelisiniz. Bu dönemde verilecek besinler arasında meyve-sebze püreleri, muhallebi, yoğurt, peynir, reçel, bisküvi, ekmek ve yumurta yer alıyor. 

Ne zaman emeklemeye başlar?

Bebeklerin birçoğu 6. ayın sonunda emekleme çalışmalarına hız verir. Kuvveti hala kollarında olmasına rağmen bacak kaslarını geliştirmek için şınav hareketine benzer hareketler yapar. Bebekler emeklemeyi deneme yanılma ile öğrenirler. Bunun için emekleme döneminde bebekler ebeveynlerinin desteğine ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden emekleyen bebeğinizi sürekli cesaretlendirmelisiniz.

İlk ne zaman yürür?

12. ayda kendini göstermeye başlayan ilk adımlar her ne kadar düşüşlerle sonuçlansa da bebeğiniz için büyük bir gelişmedir. Düşüşlerin ardından sonraki adımlarını sizin cesaretlendirmeniz sonucunda daha güvenle atar. Çünkü bebekler düştüklerinde canlarının yanmasından çok uğradıkları başarısızlık yüzünden ağlıyor.

Ne zaman konuşmaya başlar?

İlk kelimenin söylendiği zaman çok değişkenlik gösteriyor. Ancak uzmanlara göre ortalama bir bebek ifade etmek istediğini söyleme ve söylediği şeyin farkına varmaya 10 ay ile 14. ay arasında başlıyor. 

Kendi başına ne zaman oturabilir?

Başı ve boynu arkasına yaslandığında alacağı destekten daha fazlasına ihtiyaç gösteren bir bebeği oturtmak doğru olmamakla beraber, başını iyi tutan ve oturtulduğunda kendini bırakmayan 3-4 aylık bir bebek buna hazır demektir. Zaten bebekler oturtulmaktan sıkıldıklarında şikayet ederek ya da kaymaya başlayarak bunu belli ederler.

Şaşılığı geçici bir sorun mudur?

Çoğu zaman bebeklerin şaşı görünmesine yol açan olay gözlerinin iç tarafındaki yoğun deri katmanlarıdır. Bebek büyüdükçe bu deri katmanları açılır ve gözlerdeki şaşılık kaybolur. Bebeklerin gözleri ilk aylarda aynı anda aynı hareketi sağlayamazlar. Bu rastgele göz hareketleri bebeğin hala gözlerini kullanmayı öğrenmekte olduğunu gösterir. Üçüncü ayda göz koordinasyonu daha da gelişir. İşte bu dönemde bebeğinizin gözleri koordineli çalışmıyorsa doktorunuza bu durumdan bahsedin. Erken tedavi her konuda önemli olduğu gibi şaşılık konusunda da oldukça önemli. Çünkü şaşılık zamanında tedavi edilmezse göz tembelliğine yol açabiliyor.

İnmemiş Testis Kısırlığa Neden Oluyor

Bilinen yaygın ismiyle yumurtalıklar (testis) erkeklerde gelişmeyi sağlayan hormonları salgıladığı gibi, sperm de üretir. Ergenlikle birlikte artan hormon salınımı ve sperm üretimi yaşam boyunca sürer. Testislerin görevini yerine getirebilmesi için vücut dışında yani torbaların içinde bulunması gerekir ki, burada sıcaklık yaklaşık 35.5 derecedir. Vücudumuzun koltuk altından ölçüldüğünde 36.5 derecelik ısısı, ağızdan veya rektal derece ile bakıldığında yaklaşık 37.5 derecedir ki bu da testisin normal işlevi için yüksektir.

İnmemiş testis nedir?

Yeni doğmuş erkek bebeğinizin testislerinin torbada olmaması durumuna verilen ad; inmemiş testistir. Bu bebeklerin çoğunda genellikle tek tarafında inmemiş testis gözlenir. Ancak bazı bebeklerde her iki testis torbası da boş olabilir. Bu durumda önemli olan nokta; tek ya da çift taraflı da olsa, testislerin hiçbir zaman torbada bulunmamasıdır.

Peki torbaya yerleşmemiş testis nerededir? Bebekler, anne karnındayken iki testisi de torbada değil, karın zarı (periton) arkasında, böbreklere yakın bir yerleşimdedir. Bebeğin gelişimiyle beraber, (hamileliğin 7. ayından sonra) karın boşluğunda bulunan testisler de torbaya doğru inmeye başlar. Doğuma yaklaşıldığı süreçte, torbaya doğru ilerleyen testisler, kasık kanalını aşar ve torbaya yerleşir. Ancak bu hareket bazı bebeklerde doğumdan sonra da devam edebilir. Çok az sayıda bebeğin doğumdan sonraki 6 ay içinde testisinin yerleştiğini gözlemleriz. Ancak ilk altı ayda inmeyen testisin inmesini beklemek de anlamsızdır. İnmemiş testis saptanan bebeğin testislerinin, genellikle ya kasık kanalı civarında ya da karın boşluğunda karın zarı arkasında olduğu da bilinmelidir.

Bu konuda yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki, inmemiş testis, erkek çocuklardaki cinsel organlara ait en sık yaşanan anomalidir. Çünkü her 100 bebekten birinde görülür. İnmemiş testisin doğum tarihiyle de ilgisi vardır. Zamanında doğmuş bebekler, erken doğanlara göre daha şanslı. Çünkü istatistikler, erken doğan bebekler, zamanında doğmuş bebeklere göre 3 kat fazla inmemiş testis sorunu yaşıyorlar. Bunun nedeni; testisler hamileliğin 8. ayında torbalara indiğinden erken doğumla bu sürecin kesintiye uğramış olması.

Tıp dünyasında inmemiş testisin nedenleri konusunda henüz net bir cevap yok. Testisin kendisinden kaynaklanan iç bozukluklar, hormonal etkiler, genetik bozukluk gibi nedenler ileri sürülüp araştırma konusu edilse de kesin bir sonuca ulaşılabilmiş değil.

Utangaç testis de olabilir

Yukarıda anlatmaya çalıştığım inmemiş testisten farklı olarak, görülen bir durum vardır ki, halk arasında bilinen tanımıyla ‘utangaç testis’ olarak adlandırılır. Tıbbi adıyla “Retraktil” denilen utangaç testisi olan bebeklerde, testislerin bazen torbada olduğunu görürüz. Torbada olmadığı zamanlarda ise, kasıklara doğru kaçar ve kaybolurlar. Bu durum, özellikle soğuğa maruz kaldığı zamanlarda ya da çocuğun testislerinin ellenmesi sırasında belirgin olarak fark edilir. Tam tersi durumda ise; örneğin, sıcak ortamda, çocuğun ateşinin çıktığı zamanlarda ya da çocuk uyurken testis tekrar torbaya yerleşir.

Utangaç testis, inmemiş testis gibi bir hastalık değil, masum bir durumdur. Bu çocukların inmemiş testis de olduğu gibi ilerdeki yaşamlarında herhangi bir sorun yaratmaz. Tedavi edilmesine gerek yoktur tabii ameliyat edilmesine de. Genellikle çift taraflı görülen utangaç testisler, ergenliğin erken döneminde tam olarak torbaya yerleşirler. Sık sık torbasından kaçmasına rağmen testisler, çoğu zaman torbada bulunduğu için normal sperm üretimlerine devam ederler. Ancak bu çocukların 6 aylık düzenli periyotlarla çocuk cerrahisi ve çocuk üroloji uzmanı tarafından kontrol edilmesinde yarar vardır.

Testis yok olabilir!

İnmemiş testisin tamamen ortadan kalktığı durumlar da söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bazen karın içinden torbaya doğru ilerleyen testis, kendi etrafında döner ve bu dönme sırasında, testisi besleyen damarlar burulur ve dolayısıyla da tıkanır. Bir süre sonra çürümeye başlar ve dumura uğrar. Bu bebekler, testisi olmadan doğarlar. Ancak şimdilik bu durumun önüne geçmek tıbbi olarak mümkün değil. Nedeni ise, bu olayın bebeğin anne karnındayken gerçekleşmesi ve hiçbir belirti vermemesidir.

Muayene ile anlaşılır

İnmemiş testis, elle yapılan bir muayene sonucu anlaşılır. Hasta bebeklerin yüzde 80’ne bu yöntemle teşhis konulur. Muayene sırasında, testis, kasık kanalı civarında olduğu görülür. Ancak bazı hasta bebeklerde kasık kanalında rastlanmadığı durumlar da söz konusudur. O zaman testisin, inişini tamamlayamayıp karın içinde kaldığı veya besleyen damarı ile ilgili bir problem gelişip testisin yok olduğu düşünülür. Ele gelmeyen testisi olan bir hastada testisin yerini belirlemek için önce ultrasonografik inceleme istenir bazen ultrasonografi de bilgi veremez. Bu durumda başvurulacak en kesin tanı biçimi; laparoskopidir. Laparoskopi de şöyle yapılır; bebeğin karın duvarına küçük bir delik açılır, bu delikten ince ve ışıklı bir mercek sokularak karnının içi incelenir. İnceleme sırasında testisin yeri saptanır ve bazen bu işlem sırasında testis torbaya indirilebilir. Ancak testisin yok olduğu bir durum söz konusu ise o zaman çürüyen testis kalıntısı bulunur ve dışarı çıkarılır.

Erken tedavi çok önemlidir

İnmemiş testise erken müdahale edilmesi, taşıdığı riskler göz önüne alınırsa, son derece önemlidir. Daha önce de bahsettiğim gibi, bazı bebeklerde testislerin inmesi doğumdan sonraki ilk 6 aya kadar uzar. İşte bu yüzden müdahale etme zamanı, 6 ay ile 1 sene içinde olmalıdır. Tedavi, en geç 2 yaşında bitirilmelidir. Her hangi bir nedenle 2 yaşına kadar tespit edilmemiş çocuklarda, tespit edildiği zaman yapılması gerekir. 2 yaşından sonra çocuklarda geri dönüşümü olmayan olumsuz durumlar söz konusu oluyor. Özellikle erişkin yaşlarda sperm yapımında zayıflama ortaya çıkıyor. Başka bir riski ise, bu testislerde, yetişkinlik döneminde testis tümörünün gelişme oranı diğer erkeklere göre 4-5 kat fazla.

İnmemiş testis bazen kasık fıtığı ile birlikte bulunur, bu durumda kasık fıtığına müdahale fıtık tespit edildikten sonra ilk fırsatta yapılması gerektiğinden, fıtığa müdahale edilirken testis de torbaya indirilip tespit edilir. Böyle bir durum saptandığı zaman, bebeğin bir ya da iki aylık olması tedavinin ertelenmesi için gerekçe sayılmaz. Bebek yeni doğan bile olsa, müdahale yapılmalıdır.

Çare; ameliyat

İnmemiş testis rastlanan bebeklerin tedavisi için kesin olan yöntem ameliyattır. Bazı durumlarda örneğin retraktil testiste hormonal tedaviye başvurulsa da özellikle tek taraflı inmemiş testislerde insanın aklına “Madem bu testis hormon eksikliğinden inmedi, öbür taraftaki nasıl indi?” sorusu takılmaktadır. Bu sebeple kesin tedavi için ameliyat şart. Uzmanı tarafından yapılmış bir ameliyatın riski yoktur. Eğer mümkünse bu ameliyatlar, çocuk cerrahları ya da çocuk ürologları tarafından yapılmalıdır. Ameliyat sanıldığı gibi ağır ve uzun değildir. Ortalama 30 dakika sürer. Çocuk ameliyattan 3-4 saat sonra taburcu edilir. Ameliyat sonrası hafif ağrılar için ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaç kullanılır. İki gün sonra da günlük aktivitesine dönebilir. Ancak 20 gün, spor faaliyetlerine (yüzme, basketbol vb) izin verilmez. Ameliyat yerinin pansumanı taburcu olduktan 5-7 gün sonra yapılır. Banyo etmesi için ameliyattan 5 gün sonrasına izin verilir. 2 ay sonra da kontrole çağrılır.

Ailelerin genellikle çocuğun küçük olduğunu düşünerek ameliyat fikrine çok sıcak bakmadığını biliyoruz. Ama bilinmesi gereken şudur ki; çocuk ne kadar küçükse o kadar çabuk iyileşir. Çünkü küçük çocuklardaki metobolizma gelişim hızı daha yüksektir.

Ameliyat olan çocuklarda bir hafta kadar torbalarda ve kasıkta hafif şişlik ve morluk olması normaldir. Bu durum kendiliğinden geçer. Ancak şişliğin çok olması, ameliyat yerinden kan ve iltihap akmasının yanı sıra ateş, bulantı, kusma gibi farklı belirtilerin ortaya çıkması herhangi bir enfeksiyon kapması olasılığını düşündürdüğünden acilen uzmanına başvurulmalıdır.

İnmemiş testisin riskleri?

-Kısırlık nedeni olabilir. Testisin erken torbaya indirilmesi kısırlık riskinin düşürür.

-İnmemiş testis sorunu olanların ileriki yaşlarda, testislerinde kanser gelişme riski diğer erkeklere göre 15 kat fazladır.

-İnmemiş testis durumuna kasık fıtığı da eşlik eder. Araştırmalar, inmemiş testisli kişilerin yüzde 65’inde kasık fıtığı olduğunu gösteriyor.

-İlerki dönemlerde psikolojik ve estetik sorunlara yol açabilir.

Kefir Hakkında

Kefir belkide bu güne kadar adını duymadığınız bir içecek türüdür. Birçok kişi kefirin ne olduğunu bilmez. Bazı kişiler de marketlerde rastlamıştır. Kefirin adını bugüne kadar duymadıysanız faydalarını da duymamışsınızdır. Bu şifalı içecek aslında sağlık açısında oldukça faydalıdır. 

Kefir Nedir?

Kökeni Kafkas Dağlarında yaşayan topluluklara dayanan ve günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde tüketilen kefir kısaca fermente süttür. Bazı kaynaklarda “kefir” adının Türkçe “keyif”ten türetildiği belirtilmektedir. Kefir inek, koyun ve keçi sütünden hazırlanabilir. Fermantasyon sürecinden geçtiği için tadı hafif ekşidir. Sütten farkı “iyi” olarak tabir edilen ve sindirime yardımcı olan bakterilerden süte oranla daha çok içermesi ve kısa sürede bağırsak hareketi sağlamasıdır. Aynı zamanda, genel sağlığa katkıda bulunduğu bilinen pek çok vitamin ve mineral açısından oldukça zengin bir içecektir.

Kefir Faydaları Nelerdir?

Sindirime yardımcı olan bakteriler (laktobasiller) bakımından zengin olan kefir, sindirim sorunu bulunanlar, kabızlık ve hazımsızlık çekenler için ideal bir içecektir. Sütten farkı, hem daha çok probiyotik içermesi hem de laktoz intoleransı bulunanlar tarafından da tüketilebilmesidir.

Bağışıklık sistemini güçlendirir, sindirim sisteminde mevcut bakteri ve mikropların temizlenmesine yardımcı olur, mide ülserine neden olan “helikobakter pilori” isimli bakteriyi öldürür ve antibiyotik özelliği vardır.

Kefirde bulunan B12, B1, biotin ve K vitaminleri genel sağlığa katkıda bulunur. Yüksek kalsiyum ve magnezyum içeriği ile kemik sağlığını korur ve kemik kaybını önlemeye yardımcıdır.

Kefir faydalarından bazıları şunlardır:

  • Yüksek oranda kalsiyum içerir. Yüksek kalsiyum içeriği nedeniyle kemik ve dişlerin yapısını korur. Aynı zamanda dişlerin çürümesini engeller.
  • İyi bir aminoasit kaynağıdır.
  • Rahatlatıcı etkiye sahiptir.
  • Alerjik hastalıklara karşı koruma sağlar.
  • Sindirim sistemini rahatlatır, bağırsaklara fayda sağlar.
  • Yüksek miktarda B vitamini içerir.
  • Sinir sistemi için önemli bir etkiye sahiptir. Stres ve depresyonu önleyici etkisi vardır.
  • Yapılan bir araştırmaya göre kan basıncını düzenlemeye yardım eder.
  • Vücudumuz için oldukça büyük önemi olan fosfor mineralini içerir.
  • İçerdiği fosfor sayesinde hücre gelişimine yardım eder, enerji verir.
  • Kolesterolü düzenleyici etkisi vardır.
  • Egzama gibi vücutta çıkan yaraların iyileşmesine fayda sağlar.
  • A ve D vitamini kaynağıdır.
  • Göz sağlığını korumaya yardım eder.
  • Kansızlığı önler.
  • Probiyotik etkisi nedeniyle bağırsaklarda bulunan zararlı mikroorganizmaların gelişimini ve büyümesini engeller.
  • Dengeli ve besleyici bir gıdadır.
  • Yaşlanma etkisini geciktirir ve genç kalmaya yardım eder.
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir.
  • Uyku bozuklukları yani uykusuzluğa iyi gelir. Düzenli bir uyku sağlar.
  • Dikkat eksikliğini önler, odaklanma sorununu azaltır.
  • Kronik yorgunluğa karşı dinlenmeye yardım eder.
  • Çağımızın hastalığı kansere karşı da koruma sağlar. Tümörlü hücreleri inhibe eder ve gelişimlerini önler.
  • AIDS için de faydalı bir içecektir.
  • Kalp ile dosttur, kalbi korur.
  • Vücuttaki ödemin atılmasına yardım eder.
  • Vücutta sivilce oluşumunu önler.
  • Zeka ve zihin gelişimine yardım eder.
  • İdrarı sulandırır.
  • Üreme hormonlarına faydalı etkisi bulunduğu için üremeyi teşvik eder.
  • Akciğerlere fayda sağlar.
  • Düzenli kefir tüketimi ile bağırsak bozuklukları giderilir.
  • Bağırsak hareketlerini teşvik eder.
  • Sinüzit rahatsızlığına fayda sağlar.
  • Kadınlarda ve erkeklerde cinsel isteği arttırıcı etkisi bulunmaktadır.
  • Midedeki şişkinliği azaltır.
  • İyi bir protein ve magnezyum kaynağıdır.
  • Gut hastalığına iyi gelir.
  • Antibakteriyel özelliği vardır.
  • Kabızlık ve hazımsızlığı önleyici etkisi vardır.
  • Böbrekleri korur ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelir.
  • Hamilelik sırasında tüketilirse anne ve bebek için yarar sağlar.
  • Şeker hastalığına iyi gelir, yüksek şekeri düşürür.
  • Ülsere karşı fayda sağlar.

Birçok rahatsızlığa karşı koruma sağlaması ve birçok hastalığın iyileşme sürecinde rol oynaması nedeniyle çokça tüketilmesi gereken bir içecektir.

Kefir ve Bağışıklık Sistemi

Kefirde bulunan bazı bileşenler bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle bağışıklık sistemi sorunlarından kaynaklanan çeşitli alerjilere iyi gelir ve genel olarak iltihaplanmayı önler.

Yapılan çalışmalarda kefirde bulunan bakterilerin vücudun alerjik tepkiler vermesine neden olan “IgE” üretimini baskıladığı tespit edilmiştir.Kefirin faydaları hakkında yapılan bir diğer araştırmaya göre, düzenli olarak kefir tüketmek tümör gelişimini önlüyor ve bu özelliği ile kanserin ilerlemesini durdurmak için kullanılabilecek gıdalar arasında gösteriliyor. Ancak bu konuda yapılan bilimsel çalışma sayısı oldukça az ve daha çok araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Kefirin Besin Değeri

1 bardak kefir yaklaşık 150 kaloridir ve 8 gram yağ, 30 gram kolesterol ve 12 gram karbonhidrat içerir. Protein bakımından oldukça zengin olan kefirin 1 bardağı 8-11 gram protein içermektedir.

1 bardak kefir içerek günlük A vitamini ihtiyacının %10’ununu, kalsiyum ihtiyacının %30’unu ve C vitamini ihtiyacının %4’ünü alabilirsiniz. Aynı miktarda kefir 125 mg sodyum, 350 mg potasyum ve 4 gram şeker içerir.

Kefirle Yoğurt Arasında Ne Fark Var?

İkisi de mayalanmış süt ile hazırlanan kefir ve yoğurt görünüş olarak birbirine benzer. Her iki ürün arasındaki fark ise birinin probiyotik üretimine yardımcı olması diğerinin kendisinin probiyotik olmasıdır.

Yani yoğurt içerdiği bileşenler ile probiyotik üretimine katkıda bulunurken kefir direkt olarak bu mikroorganizmaları içermektedir. Bu özelliği ile sindirim sorunlarına daha hızlı bir çözüm sunar.

Ayrıca kefirde “iyi bakteriler” olan bifidobakterler ve laktobasiller varken, kefirde bu bakterilere ek olarak lactobacillus caucasus, leuconostoc, asetobacter ve streptokok gibi bakteriler bulunmaktadır.

Kefir Yapımı

1. Adım

Kefir tanelerini (kefir kültürü) doğal çiftliklerden ya da aktarlardan satın alabilirsiniz. Ancak çevrenizde daha önce kefir mayalayanlar varsa onlardan da 1 yemek kaşığı kadar kefir kültürü isteyebilirsiniz.

2. Adım

Kefir tanelerinin mayalanması için süt kullanın. Tadı, süt ve ayran arasında olan kefiri doğal sütle mayalayabileceğiniz gibi pastorize sütleri de tercih edilebilirsiniz. Kefirin kıvamı ayrandan bir miktar koyu olmalıdır. Bunun için bir yemek kaşığı kadar kefire 500 ml (yarım litre) süt gerekir. Sütün oda sıcaklığında olması önemlidir.

3. Adım

Kefir metal malzemelere temas etmemelidir. Aksi halde özelliğini kaybeder. Bu nedenle mayalamak için cam kavanoz kullanın. Kavanozun içine kefir tanelerini yarım litre sütü koyun ve ağzını sıkıca kapatın. Doğrudan güneş ışığı almayacak şekilde, mümkünse oda sıcaklığında ve karanlık bir yerde muhafaza edin. Kefiriniz ertesi gün tüketebilirsiniz. Eğer 2 günden fazla bekletirseniz kıvamı koyulaşır, daha sert hale gelir.

4. Adım

Mayalanan kefirinizin bulunduğu cam kavanozun kapağını yavaşça açın ve derin, geniş ağızlı bir cam kaba süzgeç yardımıyla süzerek koyun. Plastik malzemeden üretilmiş süzgeçleri tercih edin. Metal süzgeç kullanmayın.

5. Adım

Süzdüğünüz kefir tanelerini soğuk suyla yıkayın. Kefirinizi mayalarken kullandığınız cam kavanozu da her defasında yıkayın. Daha sonra kefirleri kavanoza geri koyun.

6. Adım

İlk mayalamada olduğu gibi yine oda sıcaklığında bekletilmiş yarım litre sütü cam kavanozdaki kefirlerinizin üzerine ilave edin ve mayalanması için kapağını kapatarak yerine koyun. Kefirleriniz mayalandıkça miktarı artacağı için kullanacağınız sütün miktarını da artırın. Her gün kefir mayalıyor ve tüketiyorsanız kıvamı 1 yemek kaşığı kefir, yarım litre süt oranında ayarlayabilirsiniz. 2 günde bir mayalayarak tüketiyorsanız biraz daha fazla süt kullanabilirsiniz.

Kefiri Nasıl Saklamalısınız?

Kefir taze tüketildiğinde daha etkilidir. Ancak süzgeçten geçirilen ve içmeye hazır hale gelen kefir cam bir şişe ya da kavanozun içinde buzdolabında bir hafta bekletebilirsiniz.
Kefir tanelerini kullanmadığınız zaman cam bir kavanoz içinde ve üzerini geçecek kadar süt koyarak saklayabilirsiniz. Bu şekilde buzdolabında 7 gün süreyle muhafaza edebilirsiniz.
Eğer kefir tanelerini daha uzun süre kullanmayacaksanız suyla yıkayın ve süzün. Ardından streç filmle sararak buzlukta dilediğiniz kadar bekletebilirsiniz. İstediğiniz zaman buzluktan çıkarıp buzunu erittiğiniz kefir tanelerini yeniden mayalayabilirsiniz.

Emzirmenin anneye faydaları nelerdir?

Anne sütünün bebek için ideal bir besin kaynağı olduğu biliniyor. Bebeğin ihtiyaç duyabileceği tüm mineral, vitamin, yağ, protein ve karbonhidratları içeren anne sütü, içinde barındırdığı antikorlar ile bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve hastalıklara karşı koruma sağlıyor.

Yapılan araştırmalar; anne sütüyle beslenen bebeklerin mama ile beslenen bebeklere göre soğuk algınlığı, kulak ve idrar yolu iltihabını daha az geçirdiklerini göstermektedir. Anne sütü; bebeğin ileri yaşlarda da kalp krizi, diyabet ve felç riskini en aza indirir ve anne sütü ile beslenen bebeklerde kansızlık sorunu çok nadir görülür.

Anne sütünün faydaları sadece bebeğe sağladığı faydalar ile sınırlı değildir. Emzirmek annenin sağlığına da büyük katkı sağlar.

Emzirmenin anneye faydaları nelerdir?
1. Emziren anneler doğumdan sonra daha kolay toparlanırlar.

2. Bebeğin emerken yaptığı ağız hareketleri rahim kasılmalarını düzenleyen oksitosin hormonunu dengeler.

3. Emziren annelerde yumurtlama dönemi gecikir, bu da iki gebelik arasındaki sürenin uzamasını sağlar.

4. Emzirmenin anne için en büyük yararlarından biri de menopozdan önce göğüs kanseri riskine yakalanma riskini en alt seviyelere çekmesidir.

5. Yapılan araştırmalar; emziren annelerin emzirmeyen annelere göre yumurtalık kanserine daha az yakalandıklarını göstermektedir.

6. Bilimsel verilere göre, emziren annelerin kemikleri güçlenir ve bu ilerleyen dönemde annenin osteoporoz riskini azaltır.

7. Annenin TİP 2 diyabetine yakalanma riskini azaltır.

8. Özellikle lohusa diye adlandırılan dönemde annenin endişe ve kaygıya dayalı depresyona girmesini engeller. Bu konuda yapılan tüm çalışmalar emziren annelerin lohusa dönemi depresyonunu ya hiç geçirmediği ya da çok hafif bir şekilde atlattığını göstermiştir.

9. Gebelik süresince alınan kiloların verilmesinde de emzirmenin faydası vardır. Emziren anneler emzirmeyen annelere göre daha hızlı ve kolay kilo verir. Bunun nedeni emzirmenin kalori harcatmasıdır. Bebeğini emziren bir anne günde ortalama ek olarak 500 kalori harcar bu da annenin hamilelik dönemi kilolarından kurtulmasına büyük oranda yardımcı olur.

10. Emzirme iyi kolesterolü dengeler. Bebeğini emzirmiş olan annelerde kalp sorunu yaşama olasılığının da azalmasının emzirmenin faydaları arasında olduğu düşünülmektedir.

29 Aralık 2016 Perşembe

Gebelikte Doğru Bilinen Yanlışlar, Yanlış Bilinen Doğrular

Gebelikte jinekolojik muayene zararlıdır!

Yanlış - Hiçbir yakınma olmasa bile gebeye, kadın-doğum doktoruna ilk başvurduğu zaman genel bir jinekolojik muayene yapılmasında fayda vardır. Bu muayene sırasında papsmear alınması, olası enfeksiyonların ortaya çıkarılması, genital bölgede doğumu riskli hale sokabilecek patolojik durumların saptanması mümkündür. Jinekolojik muayene düşük riskini artırmaz.

Gebelikte birkaç tane sigaranın zararı olmayabilir!

Yanlış - Gebelikte içilen sigara bebeğe zararlıdır. Günlük içilen sigara sayısı arttıkça sigaraya bağlı, düşük doğum tartılı bebek gibi normal dışı durumların ortaya çıkma riski artar. Bu yüzden gebe kalmayı planladığınız andan itibaren ya da en geç gebe kaldığınızı öğrendiğiniz andan itibaren sigarayı bırakınız.

Sık yapılan ultrasonun bebeğe zararı vardır!

Yanlış - Ultrason insan kulağının duyamayacağı ses dalgalarıyla çalışmaktadır. Bugüne kadar bu ses dalgalarının canlı dokuya zarar verdiği yönünde bir bulguya rastlanmadığından gebelik esnasında yapılan ultrasonun anne adayına ve bebeğe bir zarar vermediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Problemli gebeliklerde gerektiğinde fetus gelişimini ve sağlığını takip etmek için periyodik kontroller dışında ultrason takipleri yapılması faydalıdır.

Gebelikte saçların boyatılması zararlıdır!

Kısmen doğru - Gebelikte saç boyatılması için organ gelişiminin bittiği üç ay sonrasını beklemekte fayda vardır. Zira boya esnasında ve özellikle de "dip boya" olarak tabir edilen işlem esnasında kullanılan kimyasal maddeler saçlı deriden kana ve buradan da bebeğe ulaşabilmektedir. Saç boyatılmasının bebek üzerindeki etkileri konusunda şu anda fazla bir çalışma olmadığından bu önlemleri almak şu an için en mantıklı yol gibi gözükmektedir. Perma ise gebeliğin hiçbir döneminde uygulanmamalıdır. 

Gebelikte diş tedavisi yapılamaz!

Yanlış - Gebelikte diş hekimine rutin kontrollere gitmeye devam ediniz. Kontrollerden birinde eğer diş hekiminin bir müdahale yapması gerekirse bu müdahalenin ilk üç aylık dönem geçtikten sonra yapılması tercih edilir. Ancak abse tedavisi gibi bir durum söz konusuysa bu acil bir durumdur ve mutlaka tedavi edilmelidir.

Gebelikte cinsel ilişki zararlıdır!

Yanlış - Gebelikte bir problem olmadığı ve özel bazı durumlar sözkonusu olmadığı sürece gebeliğin hiçbir döneminde cinsel ilişki sakıncalı değildir.

Gebelikte ilk ayda görülen leke tarzı kanamalar olağan sayılabilir!

Yanlış - İlk 3 ayda görülen kanamalar düşük tehlikesi belirteci olabileceği için mutlaka doktora başvurarak ultrasonografi ile bebeğin gelişimi ile ilgili bilgi almak gerekmektedir.

Annenin aşırı hareketliliği, ağır kaldırması veya yükseğe uzanmak düşüğe sebep olabilir!

Yanlış - Erken gebelikte ortaya çıkan düşüklerin %50´sinden fazlası bebekte tesadüfi olarak ortaya çıkan ve tekrarlayıcı özelliği bulunmayan kromozom anomalilerine bağlı meydana gelir. Dolayısıyla düşüklerin birçoğu ‘doğal seleksiyondur’

Tüm gebelik boyunca gebelerin vitamin hapları alması gereklidir!

Yanlış - Gebelikte bazı özel durumlar hariç düzenli vitamin kullanımına gerek yoktur. Düzenli beslenerek, gebelik dönemi boyunca ihtiyaç duyduğunuz vitaminlerin tümü alınabilir. Düzensiz beslenip vitamin ilaçlarına güvenmek yanlıştır. Ancak erken gebelik dönemindeki şiddetli bulantı ve kusmalarda ve ileri derecede beslenme yetersizliği gösteren gebelerde ise düzenli beslenme tavsiyelerine ek olarak vitamin tedavisi elbette verilmektedir. 

Kan testleri normalse ve yeterli beslenme söz konusu ise gebenin demir ilaçları almasına ihtiyacı yoktur!

Yanlış - Demir içeriği yüksek gıdalarla beslenilse bile, gebelikte ihtiyaç duyulan demiri alabilmek için belli bir gebelik haftasından sonra düzenli olarak demir içeren ilaçlar kullanmalısınız. Alacağınız demirin bebeğin demir depolarının oluşmasında önemi bulunmaktadır. Çoğul gebeliği bulunan, kansızlık bulguları gösteren, ya da gebeliğin sonlarına gelmiş olmasına rağmen demir ilaçları kullanmamış anne adaylarının daha yüksek dozlarda demir tedavisi alması gerekebilir.

Gebelikte tuz kısıtlması gereklidir!

Yanlış - Gebelikte vücutta sıvı tutulması gebeliğin normal seyrinin bir parçasıdır. Gebeliğin genellikle 20. haftasından sonra ortaya çıkan ve yüksek tansiyon ve ödemle kendini belli eden Preeklampside ani kilo alımı ve sıvı tutulması tuz alımıyla ilgili değildir. Gebelerin yemeklerine normal sınırlarda tuz katmalarında bir sakınca yoktur.

Gebelikte araba kullanmak sakıncalıdır!

Yanlış - Gebeliğin son haftalarına kadar dikkatli bir şekilde, emniyet kemeri mutlaka takılarak araba kullanılabilir ancak gebeliğe bağlı olarak reflekslerde zayıflama olabileceğinin göz önünde tutulması gerekmektedir. 

Gebelik esnasında ilaç kullanılamaz!

Yanlış - Gebelik süresince gelişen bulantı-kusma, üstsolunum yolu enfeksiyonu, idrar yolları enfeksiyonu, mide şikayetleri gibi bazı durumlarda bebek üzerine olumsuz etkisi olmadığı saptanmış birçok ilaç güvenle kullanılabilmektedir. Özellikle ilk üç aylık dönem bebeğin organlarının geliştiği dönem olduğundan ve son dört haftalık dönem de bebeğin doğumuna yakın dönem olduğundan bu dönemler ilaç kullanımında özen gösterilmesi gereken dönemlerdir.

Gebelik döneminde karında oluşan çatlakları önlemek için kullanılan kremlerin düzenli kullanılması çatlak oluşumuna karşı kesin çözümdür!

Yanlış - Bu ilaçların karın çatlaklarının oluşumunu önlemesi garanti olmamakla beraber, cildin kurumasını önleyerek ve ciltteki kollajen liflerinin elastikiyetini koruyarak çatlakların olabilecek en düşük seviyede oluşmasına önemli katkıları vardır. Ancak, gebelikte çatlak oluşumu ailesel özelliklere ve kişinin kendi özelliklerine bağlı olarak kişiden kişiye değişir. Aşırı kilo alımı, dengeli beslenmeme durumlarında kremler kullanılsa dahi çatlak oluşumu engellenememektedir.

Gebelik esnasında evdeki kedi veya köpeği uzaklaştırmak gerekir!

Yanlış - Kedilerin ve özellikle de sokağa çıkarılan kedilerin en büyük tehlikesi bazılarının dışkılarında toksoplazma adı verilen ve doğmamış bebekte enfeksiyon yarattığında ciddi durumlara yolaçabilen bir parazitin bulunabilmesidir. Ev kedilerinde bu parazit nadir görülmekle beraber bu parazit kedinin dışkısıyla bulaştığından önlem olarak kedinizin dışkı kabını başka birinin değiştirmesini sağlayabilirsiniz. Kediyi sevmenizde, ona dokunmanızda bir sakınca yoktur. Köpeklerin en büyük tehlikesi ise "köpek kisti" adı verilen ve yine bir parazit tarafından oluşturulan sıklıkla karaciğer yerleşimli kistlerin oluşumuna neden olabilmeleridir. Gebelikte bu enfeksiyon geçirildiğinde enfeksiyonun bebek üzerinde olumsuz bir etki yaratması beklenmemekle birlikte yine de köpeğinizin bakımını başka birinin üstlenmesinde fayda vardır.

Bilgisayar monitöründen yayılan ışınların bebek üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir!

Yanlış - Bugüne kadar yapılan çalışmalar bilgisayardan yayılan ışınların iyonize edici olmamaları nedeniyle gebelik üzerinde olumsuz bir etki olmasının beklenmediğini düşündürmektedir. Ancak araştırmalar devam etmektedir. Bu yüzden kendi monitörünüze ve yakınınızda bulunan monitörlere filtre takılmasını sağlamanız ek bir önlem alma açısından yeterli görünmektedir.